17 Mayıs 2014 Cumartesi

Görülen Görülmeyene İşaret Etme Meselesi

Görülenin görülmeyene işaret etme meselesinde birçok değişik görüş ortaya atılmıştır. Bu görüşlerden birisi de şudur: “Gördüğümüz varlıklar, görünmeyen varlığa delalet eder. Çünkü görünen, görünmeyen için bir asıl teşkil etmektedir. Ve asıl ve fer her zaman birbirine kıyaslanabilir. Dolaysıyla görünmeyende görünenin benzeridir.” Bu görüşten yola çıkarak görünmeyenin görünen gibi olduğunu ve âlemin kadim (ezeli) olduğunu iddia etmeye kadar vardırmışlardır. Bu tezlerini tıpkı zamana benzettiler. Zira şu an ki zaman kendinden önce geçen ve kendisi gibi olana (ve aslında kendisi gibi sonradan olmaya) delalet eder. Şöyle demektedirler: “Hiçbir vakit yoktur ki kendisinde âlemin başlangıcı düşünülsün de kendisinden öncesi düşünülmüş olmasın. Böylece âlemin meçhul kalması batıldır.” Düşünülen bir vakitten hiçbir yoktur ki kendisinden sonra olan bir vaktin düşünülmesi mümkün olmasın. Bu bile zamanın hadis olduğuna delalet eder. Bununla beraber zamanın başlangıcının olmaması mümkün olursa bütün vakitler batıl olur. Zamanı alemin kadimliği için delil getirmek en olmayacak şeydir. (Zaman adı üstünde zamandır ve sürekli akar gider, değişir.)
 Bunlara göre âlem ezelde nasıl ise öyledir ve onlar varlığa bir öz (heyûlâ) yükleyenlerle birdir. Onlar; “âlem ilk madde ile kendi kendine var olmuştur” demişlerdir. Hâlbuki âlem zıtların birbirine geçtiği bir yerdir ve değişimlerin alanıdır. Bu zıtlıkları idare etmek ve değişimler tek başına âlemin sonradan meydana geldiğine delalet eder. Dolaysıyla görülen âlem, görülmeyenin vasıflarını anlamak için yeterli değildir. Öyleyse Allah, yaratılmış her şeyden öte bir varlıktır. O, birdir.   
Allahü Teâlâ (cc)’nın vahdaniyeti (birliği) sayılardaki gibi birlik şeklinde değildir. Zira sayılardaki “bir”in yarımı ve cüzleri vardır. Allah zıtlardan ve kendisine benzeyen hususlardan beridir. Çünkü Allah’ın zıttı olduğuna inanmak Allah’ın ilahlık sıfatını inkâr etmektir. Allah’ın benzerini iddia etmekte aynıdır. Esasen bütün yaratılmışlar şekillerin, zıtların ve benzerlerin ismi altında toplanmıştır. Şekil ve zıtlar ise yok olma ihtimalini ve bir olmayı imkânsız kılmayı ifade eder. 
Allahü Teâlâ birdir. O’nun benzeri yoktur. Kendi zatı ile daimdir, kaimdir. Kendisinin zıttı, eşi, benzeri yoktur. Bu sözümüz; “O’nun misli (O’na benzer) hiçbir şey yoktur” (Şura Suresi: 11) ayetinin tefsiridir. Zira benzeri olan her şey bir sayının (bir cinsin) altına girmiş olur ki, bunun en azı ikidir. Ve zıttı olan her şey de zıddının altında yok olacak sıfatlara sahiptir. Şekiller de sayının altındadır ve bu katılmasıyla çift olur. Allah, azamet ve büyüklükte, kudret ve hükümranlıkta birdir. Benzemek ve zıttı bulunmaktan beri olmakla birdir. Bunun içindir ki; Allah’a cisimdir, arazdır (eşyaya nitelik sağlayan şey) diyen kimsenin sözü gerçek dışıdır. Çünkü araz ile cisim nihayetinde eşyanın taşıdığı bir manadır. Böyle anladığın takdirde yaratılmış herhangi bir şeye izafe edilen herhangi birşeyin Allah’a izafesinin imkânsız olduğu açıktır. Cenab-ı Allah’ın hiçbir sıfatı hiçbir zaman mahlûkattan birinin sıfatına benzemez velev ki yaratışmış herhangi bir şeye Allah’ın sıfatlarından biri izafe edilse bile. Dolaysıyla Allah’ı mahlûka benzeten müşebbihenin inattan başka bir delili yoktur.  Allah’ı görülen âlemin ihtimal ettiği bir şey olduğunu zanneden Müşebbihe; aslında yaratıcıyı inkâr etmiştir.
Mahlûkatın her açıdan birbirine benzemesi mümkün değildir. Çünkü eğer böyle bir durum olsaydı tüm yaratılanlar tek derdik. Hâlbuki yaratılanları (taş, demir, hayvan, insan) diye birbirinden ayırıyoruz. Burada şunu demek istiyoruz. Nasıl yaratılmışlar birbirlerine bazı açılardan benziyor bazı açılardan benzemiyorsa (yani böyle bir özellikleri varsa) eğer biz Allah’ı herhangi bir şekilde yaratılmışa benzetirsek Allah’ı da yaratılmışların bir parçası olarak görmüş olurduk.
Allah’ın isimlerinin ispatında veya sıfatlarının tahkikinde yaratılmışta bulunan herhangi bir şeyle benzetme mümkün değildir. Allah’ı bilmek ve ilahlığını hakkı ile anlamak ancak isimlerle olur. Buna mecburuz ve kelimelerle Rabbimizi anlamaya çalışırız. Bu açıdan görülmeyenin bilinmesi ancak görülenle bilinir diyebiliriz. Zira Allah’ı tanımak için başka bir gücümüz yoktur. Hatta bırakın yaratıcı meselesini bizler mevcut olan herhangi bir şeyi bile hissetmeden bilme imkânına sahip değiliz. (Elektrik çarpmadan elektriği, aklımızı hissetmeden aklımızın varlığını bile anlayamıyoruz.) Bizler bizim kelimelerimiz dışında bir isim vererek bilgi elde etmeye imkân sahibi varlıklar değiliz. Yalnız şunu diyebiliriz; “Allah âlimdir fakat diğer âlimler gibi değil.” Bu sözümüzle yaratılmış herhangi bir şeyle Allah’ın ilminin benzerliğini ortadan kaldırmak istedik. Zaten bir sıfat Allah hakkında kullanılıyorsa muhakkak ki, yücelikle beraber anılır. (Allah âlimdir demek zaten O’nun ilminin başkaları gibi olmadığını beyan etmek demektir.) Görülen âlemin görülmeyene işaret etme meselesini biraz daha açalım:  
Görülen âlem, kendisini meydana getiren yaratıcısına işaret eder. Ama görülen âleme bakarak yaratıcı şöyledir veya böyledir demek mümkün değildir. Görülen âlem, kendisinin misli ve benzerinin bulunmasına işaret etmez. Bu kıyaslar doğru değildir. Çünkü böyle bir kıyas doğru olsaydı âleme kendi açısından bakan herkesin kendine göre ilah anlayışını tasdik etmemiz icap ederdi. (Kimi âleme bakar vahşi bir yer der ve ilah vahşidir der. Kimi de âleme bakar ilah sevgi doludur der ve kimi kimi birçok şeyler.) Böyle bir şey ise hakikatin çok uzağında olan bir şeydir. Öyle ise görülene bakarak görülmeyen mutlaka şöyledir demek doğru bir davranış değildir. Kaldı ki görüleni bile tam olarak kuşatamayan ve hakikatine vakıf olamayan bizlerin görülmeyen şöyledir demesi nasıl mümkün olur? Bu tür kıyaslar ancak mahlûkat içerisinde birbirine benzeme meselelerinde kullanılabilir. Mesela “şu şey ateş gibidir” demek gibi.  
Yukarıda “Gördüğümüz varlıklar, görünmeyen varlığa delalet eder. Çünkü görünen, görünmeyen için bir asıl teşkil etmektedir. Ve asıl ve fer her zaman birbirine kıyaslanabilir” söyleyen kimselerden bahsetmiştik. Bu sözü söyleyen kişi şunu bilmeli ki; gerek görülen gerekse de görülmeyen husus ancak yaratılmış olandır. Bu cümle kendine göre ters terkiptir. Yalnız görülenin aslın parçası görülmeyenin ise asıl olduğu meselesinin delili nerededir? Bunun içindir ki bu terkip daha baştan kabul edilmesi gereken bir terkip değildir. Belki de gördüklerimiz asıl görmediğimiz onun bir parçasıdır. Kaldı ki akıl ile bilinir ki, var olan birçok şey kendi cevherinden hariçte asıl olarak var olur. “Yazı” ve “bina” bu konuda güzel bir örnektir. Burada harfler mi asıldır yoksa kelime mi?
Görünen âlemde; ruh, akıl, işitme, görme, heva ve heves ve bunlara benzemeyen idrak edilemeyen, ihata olunamayan şeyler vardır. Gözlerimizle göremediğimiz kesif (elektrik vs.) gibi varlıklar da öyledir. Eğer görünmeyeni asıl ve kadim olarak iddia edeceksek şöyle saçma bir hükme ulaşmamız da mümkündür: Akıldan meydana gelen akıl, görmekten meydana gelen görmek ve işitmekten meydana gelen işitme… Bilinen bir gerçektir ki; her yaratılan kendisinden meydana gelen arasında bir irtibat mutlak benzerlik olmadığı ortadadır. Böylece aralarında çeşitlilik olduğundan bunların hepsinin sonradan olduğunu söylemek zorundayız. (Akıl, ruh, işitme, heva her şey değişmekte ve kendilerinden meydana gelen şey de onlardan farklı şeyler olmaktadır) Elbette değişen varlık kadim olamaz. Dolaysıyla şu hükme varırız. Allah, görülen ve görülmeyen bütün unsurları ile âlemden ayrıdır ve benzersizdir. Ve âlem, kendisine benzemeyen ilah tarafından yaratılmıştır.
Burada şunu belirtmek zorundayız. Muhakkak ki yazı, kendisini bir yazana delalet eder. Ama yazıyı kimin yazdığına delalet etmez. Yazıyı yazan melek, insan yahut cin olabilir. Yazı hiçbir zaman yazıyı yazanın mahiyetine, keyfiyetine işaret eder. Yazı ile yazıyı yazanı benzetmeniz anlamsızdır. Yazı nihayetinde bir yazı yazana işaret eder. Âlem, kendisinde bulunan her şeyi ile aynen bunun gibidir. Her varlık, keyfiyeti ve mahiyetini delalet etmeyecek şekilde yaratıcısına işaret eder. Âleme bakarak Allah’ı da bir şeylere benzetmek olacak şey değildir.

Mevcudun üzerine delalet ettiği şey delalet ettiği yönlere göre muhtelif olarak tezahür etmiştir. Allah’ın yaratıcı olması âlemin aciz olmasından, Allah’ın alim olmasının delili yaratılmışın kendi varlığını bilememesinden (cahilliğinden) bilinmektedir. Öyle ise biz âlemin Allah’a işaret etmesini âlemin Allah ile uyumlu olmasından değil aksine benzemezliğinden çıkarıyoruz. Dolaysıyla Allah, aleme hiçbir açıdan benzetilemez. (Sonuç olarak âleme bakarak Allah’da şöyledir vs. demek doğru değildir.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder