Aslında âlemin ilahının bir tek olması
hususunda açıkladığımız meseleler âlemin yaratıcısı olduğu konusunda da
açıklayıcıydı. Ama burada meseleyi (âlemin yaratılması meselesini) biraz daha
irdelemek istemekteyiz.
Dünyada kendi kendine diyebileceğimiz hiçbir
hareket yoktur. (Kendi kendine hiçbir olay meydana gelemez) Âlemde birşey kendi
kendine var olsaydı kendisine hiçbir zeval meydana gelmez bütün şerleri başından
defedebilirdi. Tek başına bu durum âlemin yaratıcısı olduğunu ispat eder.
Âlem dediğimiz ikiye ayrılır: Diri ve ölü
âlem. Dirilerin, kendi başlangıcından habersiz olmasını bir kenara bırakın
hiçbir diri, kendisine arız olan arızaları giderememektedir. Ölü âlem için bu
meseleleri konuşmak bile anlamsızdır. Ve önemlisi âlemde diri olsun ölü olsun
hepsi arazlara (renk gibi) muhtaçtır. Arazlarda cevhere (vücut gibi). Hepsi
(arazı, cevheri, diri, ölü) birbirinden aciz âlemle karşı karşıyayız.
Âlemin tabiatında zıt unsurlar (siyah beyaz,
madde anti madde gibi veya suda yanıcı ve patlayıcının bir arada bulunması)
mevcuttur ve bu mevcutların bir arada toplanması (kendi kendine) mümkün
değildir. Öyleyse bu zıt unsurları bir araya getiren bir yaratan vardır.
Âlem kendi zatı ile mevcut olsaydı bir had
üzere bulunması lazımdı. Ama âlem değişimlerden kendini koruyamamaktadır. Sonra
âlem kendi kendine nasıl var olacaktı? Çünkü kendi kendine var olması için önce
kendi dediğimiz bir kendisine ihtiyacı olacaktı. Mesela “kitap üzerindeki bu
yazı kendi kendini yazdı” dersek bu yazı (kendi) nerededir ve nedir? “Gemi
kendi kendini yaptı” dediğimizde gemi olmadan önce o kendi dediğimiz gemi
nedir? Veya “şu bina kendi kendini yaptı” dediğimizde o binayı yapan “kendi” nedir?
İşin aslı bu “kendi” dediğimi hiçbir şey yok ve âlemlerin ancak yaratıcısı var.
Âlemdeki en küçük denilen şey (atom hatta
atomun parçaları) bile mahiyetini idrak etmekten aciz olduğumuz parlak bir
alamete, hayranlık verici bir hale ve hikmete sahiptir. Bütün düşünürler bir
araya gelse ve bütün ilimlerini (ve irfanlarını) kullansalar bu en küçük şeyin
künhünü idrak etmekten aciz olduklarını bilirler. İşte bu acizlik bile tek
başına yaratıcıyı işarettir.
Âlemin bir defada kendi başına olması mümkün
olsaydı bir defada yok olması da mümkündü. Yani hiçbir sebepler zincirine âlem
muhtaç olmazdı. Ama görüyoruz ki, âlem değişimden değişime geçmekte, çeşitli
halleri kendi içinde barındırmakta, diriyken ölü, ölü iken diri, birken
ayrılmak, ayrı iken birleşmek, küçükken büyümek, büyük iken küçülmek, temizken
pislenmek, pis iken temizlenmek gibi değişimlere maruz kalmakta ve bu
değişimlerin hepsi ancak bir başka sebebe muhtaç olmaktadır. Âlem değişimde
bile başkasından yardım almadan değişmemektedir. Elbise başkasının boyası
olmadan değişmemektedir. Gemi bir başkası inşa etmeden olmamaktadır. Âlemde
hiçbir şey ama hiçbir şey kendi kendine bir değişime bile girememektedir.
Âlemdeki herhangi bir şeyin şu an bulunduğu
var olma kudreti, bu durumuna işaret eden ilme işarettir. Ve var olan şey bu ilimden
mahrumdur. Bu ilimden mahrum iken (kendi varlığını anlamaktan aciz iken) kendi kendine
var olduğunu söylemek nedir? Evet âlemlerin bir yaratıcısı vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder