Yaşayan hiç kimse kendisinin kıdem (ezeli)
sıfatına sahip olduğunu iddia etmediği gibi böyle bir sıfatın işaretine de
kimse sahip değildir. Böyle bir iddia da bulunan kişinin yalancı olduğu zaruri
olarak bilinir. Zira o kişinin başlangıcı sabittir ve sırf bu yüzden
yaşayanların hepsinin hadis (sonradan) olduklarını söylememiz şarttır. Ölülere
gelince onlar zaten dirilerin idaresi altındadır ve onlar hadis olmaya daha
layıktır.
Âlemin yaratılmış olup olmadığı (hadis olması)
hususunda haber, akıl yürütme ve gözlem metoduna başvurarak karar veririz.
Haber; Allah’tan bize gelen delildir ki
insanoğlu benzerini getirmekten acizdir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın her şeyin
yaratıcısı, göklerin ve yerin var edeni ve her şeyin sahibinin Allah olduğu
haber verilmiştir. Haberlerin delil olma keyfiyetini daha önce söylemiştik.
Gördüğümüz her varlık, kendi başına müstakil
değil aksine birçok şeye muhtaçtır. Kıdem olmanın ilk şartı ise başkasına
muhtaç olmamaktır. Ayrıca bu gördüğümüz varlıklar, zıt ve muhtelif tabiatların
birleşimidir. Bu ise bu nesnelerin başkalarıyla birleştiğini ve sırf bu
özelliği ile sonradan olduğunu ortaya koymaktadır.
Âlem, cüzlerden meydana gelmiştir ve cüzler
yok iken sonradan olmuştur. Bu cüzlerin aynı zamanda çoğalması, gelişmesi,
değişmesi hadisliğin delilidir. Maddenin özünün sonsuz olduğu farz edilse bile
sonsuz olanın cüzlerle bir araya gelmesi söz konusu olamaz.
Gördüğümüz ve hissettiğimiz tüm varlıklar; ya
temizdir veya pistir. Küçüktür, büyüktür, güzeldir, çirkindir, aydınlıktır,
karanlıktır ve bu tüm özellikler değişime ve yok olmaya müsaittir. Değişen veya
yok olanın özelliği ise dağılabilme özelliğidir. Dağılan ve bölünebilen bir
varlığın ise kendi zatı ile kaim olması mümkün değildir.
Sadece duyu organlarıyla değil akıl yürütme
yoluyla da âlemin hadis olduğunu anlayabiliriz.
Bir cisim ya hareket halindedir veya
durağandır. İkisinin bir arada olması mümkün değildir. Hem hareket hem de sükûn
hiçlik demektir. Bu durumda ya sükûn ya hareket hadistir. Ezelde birinin var
olması diğerinin batıl olmasını icap ettireceğine göre her ikisi de hadistir.
Yine cisim ya hareketli ya da hareketsiz kalmak durumundadır. Buna mecburdur ve
mecbur olduğu ve başkalarının idaresine mahkûm olduğundan âlem cisimdir.
Âlem; noksanlık, fazlalık, çirkinlik,
güzellik, temiz veya pis olma, hareketli olması, durağan durması, ayrılması,
birleşmesi ile sürekli değişir, daima değişir. İki zıttın bir arada olması
mümkün olmadığından bu değişimler sürekli sonradan olur.
Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir. Bütün
bu değişimleri meydana getiren bir öz bulunması lazımdır ve bu öz ezelidir. Bu
fikre katılmıyoruz. Bu özü yaratanda Allah’tır. Bazı insanlar buna mahiyeti
belirsiz “heyûlâ” diyorlar. Ne demek istediğimizi şöyle açalım: Kaba koyulan
herhangi bir şeyin kabın hacminden büyük olması mümkün değildir. Bunun içindir
ki insanın meniden, ağacın tohum tanesinden meydana gelmesi mümkün değildir.
Heyûlâ menide ise meni ya yok olmuştur veya değişime uğramıştır. Bu durumda
heyûlâ denilen şeyin batıl olduğu da ortaya çıkar. Meni yok olması başlı başına
onun kadim olmadığına delildir. İnsan, apayrı bir varlık olarak yaratılmıştır.
“Ahirette insan, ahirette baki olmayan bir
şeyle baki kılınacak, bugünde insanın kadim olmayan bir şeyle kadim olması
niçin mümkün olmasın?” gibi bir soruyla karşılaşmak mümkündür. Bu soruya iki
türlü cevap verilebilir:
Aslında burada demagojiden başka bir şey
yoktur. Zira hadis olmanın anlamı yok iken sonradan olmaktır. Ezelde yok
olmayan kadimdir. Sonradan olan hiçbir şeye kadim denilemez. “Kadim olmayan bir
şeyle” demek zaten o şeyin kadim olmadığını itiraf etmek demektir. Bekanın
vasfı ise sadece kendisi ile bulunsun veya bulunmasın zaman akımında devamlı
var olmaktan ibarettir. Beka ile kıdemi birbirine karıştırmak doğru değildir.
İkincisi; insanın ahirette baki olması bize
gelen haberlerle (ayet ve hadislerle) sabittir. Ya bu haberleri kabul edip
teslim olursunuz bu noktada âleminde hadis olduğunu kabul etmelisiniz veya
haberlere teslim olmazsınız bu durumda ahiretteki hallerden bahsetmeniz kendi
kendinizi yalanlamaktır.
Herhangi bir şey ancak kendinden önce var olan
şeyler sayesinde var olur. Tek başına bu bile âlemin hadis olduğuna delildir.
Mesela biz birisine “Ne zaman bir lokma yerse başka bir lokma da ye” dersek bu
kişi ilk lokmadan sonra diğerini yiyecek ve sürekli yemek halinde kalacaktır.
Bu ise bir başlangıç halini ifade eder. Başlangıç olduğu vakit kendisine ilave
edilecek ve fazlalaşacak ilaveler söz konusu olabilecektir. (Başlangıç olmazsa
değişim, fazlalık, eksiklik vs. olmaz) Her sayının başı vardır. Hangi sayıyı
ele alırsanız alın mutlaka başlangıç sayesinde vardır. Sonucun ne olduğu önemli
değildir.
Kâtipsiz yazı, ayıran olmadan ayrılık, hareket
ettiren olmadan hareket, durduran olmadan durmak mümkün değildir. Var eden
olmadan da âlem olmaz. Birbirine zıt, sürekli hareket halinde olan âlemin
birbirine uyumlu bir şekilde var olması hayret verici bir iştir. Bütün bunlar
âlemin hadis olduğunun delillerindendir.
Âlemin bütün parçaları adeta kendisinin hadis
olduğunu haykırır. Parçaların kendi başlangıçlarını bilmemesi, kendisinde
bozulan yerlerini tamir edememesi, kendisi gibi bir varlığı var edememesi,
acizliği… vs.
Mutezile’den çoğu cisimlerde yer alan hareket
ve sükûn gibi sıfatların maddenin kendi özünden kaynaklanmadığını kabul ediyor.
Lakin ne gariptir ki, onlar ebedilik hususunda çelişkiye düşüyorlar ve maddeye
kendi zatından ebedilik veriyorlar. Hâlbuki kendi kendine var olabilen ve kendi
özü ile ebedi kalabilen bir varlığın öncelikle kadim olması lazımdı. Ve aslında
bu görüşe de yaklaşmışlardır. Çünkü Mutezile, âlemin tümünde Allah’ın
sıfatlarının bazısının katıldığını öne sürüp âlem onunla var idi demektedirler.
Onların nazarında Allah’ın irade ve fiil sıfatları da âlemin bir parçasıdır.
Buna göre Allah’ın zatı, âlem yok iken mevcut idi. Sonra âlemin olmasından
başka bir şey meydana gelmemiştir. Öyle ise âlem, kendi zatı ile var idi ve
kendi zatı ile bakidir. Bu görüşün tevhid inancını yok ettiği malumdur. (Âlemin
kendinde kendinden menkul bir güç, öz adına ne derseniz deyin herhangi bir şey yoktur.
Âlem yaratılmıştır ve yaratılmaktadır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder